MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
 Yeni toplum ve değişimin kaotikası
Tayfun MARO
YAZARLAR
21 Mayıs 2018 Pazartesi

 Yeni toplum ve değişimin kaotikası

“Ne sağcı ne solcu, futbolcu…” Apolitik tutum alanlara yönelik alaycı eleştirinin giriş cümlesiydi… Yetmişli yıllarda çok revaçtaydı... Şimdi pek söyleyen kalmadı.

Bununla birlikte, bir ideolojiye bağlanarak sosyal kimliğini değerli ve anlamlı kılan o yılların devrimcileri ve ülkücüleri, sahip oldukları formasyonu olduğu gibi koruyorlar. Ama islamcılar sınıf atlayınca çok değiştiler.

Sorun şu ki, istikrarlı devrimciler ve ülkücüler, sınıf atlayan islamcılar, hepsi de değişimin değil ama eski toplum statükosunun dinamiklerinden besleniyor.

Artık kimsenin meçhulü değil; yeni bir Dünya kuruluyor. Dünya sistemi kapitalizm dengeden çıktı. Veri yönetimi, yapay zekâ, robot üretim ve benzeri gelişmeler sonucu bilişim alanı ezberleri bozdu.

Endüstri toplumu tarih sahnesinden çekiliyor. Bildiklerimizin çoğu bir işe yaramıyor. Kavramların içi boşaldı veya anlam kaymaları oldu. Değişimin dinamiklerini kavramakta ve açıklamakta zorlanıyoruz. Zaten değişkenin değişkeni derken başımız dönüyor…

Ne sınırlar ve devletler ne milliyetçilik ne işçi sınıfı öncülüğü ne sınırsız sermaye birikimi ne üretim ilişkilerinin mevcut durumu artık değişimi yönetmeye yetmiyor. Emekçi kitleler, aydınlar, burjuvazi, yoksullar, milliyetçiler, dindarlar; önümüzdeki günler, hepsinin soluğunu kesecek gelişmelere gebe… Yanı sıra, milliyetçi eğilimler ve yönetimde otoriterleşme arzusu güçleniyor.

Seküler toplumun demokratik yönetim standardı, aynı gelişmeler nedeniyle, toplumda eskisi gibi karşılık bulamayacak. Yeni demokrasiyi konuşmak lazım.

Dünya nüfusunun dörtte üçü yoksul iken o bildiğimiz demokrasiler yaşamaz. Maalesef parasız demokrasi olmuyor. Ekonomide sosyal güvenlik politikalarına ayıracak “fazla” mevcut değilse, demokrasiden ziyade otoriter yönetim biçimleri ilgi görüyor. Ağanın eli tutulmaz kafası…

Sınırsız sermaye birikimi, artı-değerde sürekli genişleme, servetin gittikçe daralan bir grubun elinde birikmesi, adaletsiz gelir dağılımı, yeni teknolojilerin ve üretimde otomasyonun yarattığı istihdam sorunu, işsizliğin uzun vadede çözümsüz bir soruna dönüşmesi; sistemin yeniden dengeye dönmesini engelliyor.

Dengeden çıkan sistemde krizin tırmanması sonucu batı kapitalizminin metropollerinde gündelik hayatın etkilenmesi, batılı liderlerin tutum değiştirmesine neden oldu.

Batı, kendi içine kapanarak dengeden çıkan krize karşı önlem alıyor. Kendi derdine düşen AB ve ABD, sistemin periferisinde yer alan Türkiye gibi ülkeleri görecek durumda değil. Yani Türkiye kategorisindeki ülkelerde, demokrasi, özgürlükler ve insan haklarının derdi batıyı germiyor.

Bu gelişmelerin Türkiye’ye yansımasının muhtemel etkileri, demokrasiyle yönetilmek isteyenleri elbet de mutlu etmeyecek.

Hal böyle iken, 24 Haziran seçimlerine hazırlanan Türkiye’de siyaset manzaraları düşündürücüdür.

Mesela, o Meclis’te ne yapacağı değil de kimin gideceği, siyaset olarak algılanıyor… Siyaset, geleceğimize dair düşünmenin aracı olmaktan çıkmış…

İktidar isteyenlerin, özellikle iktidar şansı olanların, değişimi yönetmek gibi bir dertleri olduğuna dair hiç emare yok. Değişimin farkındalar mı, o bile belli değil. Sanki “mış” gibi yapıyorlar.

Türkiye, Doğu-Batı hattında yay gibi gerilmiş durumda. Değerler sistemi çöküyor. Ve biz konuşamıyoruz.

Nasıl konuşacağız!.. Doğu bloku, Rusya’dan Çin’e otoriter rejimleri benimsediğinden ve ülkede selefiler iktidarda olduğundan, yapacağı seçimle Türkiye’nin doğu otoriterliğinin ve islamcı yönetimin etkisine girebileceğini söylemeye çalışıyorum; Birisi çıkıp, “doğu sizin anlattığınız gibi geri kalmış, islamcı, diktatör vs. değil,” diyor. Tanrı, kuru iftiradan korusun! İnsanı ipe götürürler…

Meselelerimizi konuşabileceğimiz ortak bir dilimiz yok. Yeni bir dil kurmak konusunda oldukça tembeliz. Olur olmaz her durumda sırf aklımızdakini söylemek için tepki vererek laf israfıyla zaman geçiriyoruz.

Hâlbuki fazla zamanımız kalmadı. Teknolojik devrim yeryüzünü kuşatıyor. Emek artık en yüce değer falan değil. Robotlar çalışıyor. Bilim diye önünde secdeye vardığımız bilgiler de meğer faniymiş… Mülkiyet ve para, yeni Dünya düzeninde yeniden tarif edilecek…

Üniversitelerde, siyasette, bilimde, medyada bu meseleler elan yer bulamıyorsa, kahve köşelerinde, cenazelerde, berberlerde falan da konuşulmuyorsa, yine ıskaladık demektir.

Böyle giderse, gelecek kuşaklar bizi hiç güzel anmayacak.

 

 

 

 

 

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 ISMAIL
 22 Mayıs 2018 Salı 03:36
Degerli Yazar, Çok ozlu sozler soylemissiniz ki akademik cevrelerde dahi sizi anlayan ancak bir-iki insan olur! ... Ben derim ki ; cagimiz, insanlarin orangutan olmaktan cikip insan olma seviyesine ulasma vaktidir..! Bunu, sizlere gosterilen Mucizelerle soyluyorum! Né yazik ki insan denen yaratiklarin cogunlugu, Albert Einstein'' cikardigi dilé layiktir! Selam sanadir. Ismail
 Lombak
 21 Mayıs 2018 Pazartesi 15:27
Epey bağnaz bir bakış açısı. Beğenmeseniz de çağdaş medeniyet şu anda Asya. Medeniyetin tek ölçütü de insan hakları ve demokrasi değil. Mütekabiliyet. Milli sınırlara saygı. Devletler arası eşit ilişkiler. Birlikte üretim. Paylaşım. Dış ticaret fazlası veren ekonomi. Bunlar Asya'da mevcut. Ayrıca Atatürk'ün tanımladığı çerçevede milliyetçiliğin Türkiye'ye faydası olmuştur. Mevcut yalan ekonomisi ve kendini reddetmekten kurtulmanın yolu Asya.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz